7 Kasım 2016 Pazartesi

VİTAMİNLER

VİTAMİNLER

*Hücre metabolizması için gerekli olan organik bileşiklerdir.
*Enerji vermezler, düzenleyici olarak görev yaparlar.
*Hücrede gerçekleşen biyokimyasal olayları katalizleyen enzimlerin koenzim grubunu oluştururlar.
*Vücut direncini arttırırlar. Enzimlerin yapısına katılırlar.
*Sindirilmezler.
*Bitkiler ihtiyaç duydukları vitaminleri sentezleyebilirler, hayvanlar ise dışarıdan besinler yardımıyla alırlar.
*Vitaminler gerekli miktarın üstünde veya altında alındıklarında metabolizmadaki faaliyetlerde sorunlar meydana gelir.
*Bir kısmı besinde bulunduğu şekliyle vitamin özelliğinde değildirler. Bunlar vücuda alındıktan sonra vitamin özelliği kazanırlar. Bunlara provitamin denir.

*Suda eriyen ve yağda eriyenler olarak ikiye ayrılırlar;

A.SUDA ERİYEN VİTAMİNLER: B ve C vitaminleridir. Fazlası vücuttan atılır.


B1 vitamini: Süt ve tüm tahılların kabuklarında, soya, karaciğer ve böbrekte bulunur.Sinir ve kasların ,karbonhidrat metabolizmasının gelişmesini ve çalışmasını çağlar.Eksikliğinde Beriberi hastalığı olur.

B5 vitamini: Kuru baklagil ve pirinç kabuğunda bulunur. Eksikliğinde deride iltihaplı yaralar oluşturan Pellegra hastalığı olur.

B12 vitamini: Et, süt, balık ve tavukta bulunur. Alyuvar çoğalmasında görev alır. Bitkilerde bulunmaz. Eksikliğinde Anemi (kansızlık)olur.

C vitamini: Turunçgillerde, kırmızı ve yeşilbiberde bulunur. Enfeksiyonlara karşı vücudu korur. Eksikliğinde diş eti kanamaları meydana gelir.

* Sigara içimi kandaki C vitamini düzeyini düşürür. Bu nedenle sigara içenlerin, içmeyenlerden 2 kat daha çok C vitamini almaları gerekmektedir.

B.YAĞDA ÇÖZÜNEN VİTAMİNLER: A, D, E, K vitaminleridir. Bu vitaminler suda çözünmezler. Sadece yağ ve yağ çözücülerinde çözünürler. Fazlası organizmada depo edilir.


 


A vitamini: Hayvansal ürünlerde bulunur. Örneğin; balık, karaciğer yağı, süt yağı ve yumurta sarısı. Epitel dokuyu kurumaya ve sertleşmeye karşı koruyan mukoz salgının sentezine yardım eder. Epitel doku vücuda bakteri girişini engelleyici bir rol oynar.

* Gözün karanlıkta görmesini sağlar. Rodopsin parlak ışıkta parçalanır. Yeniden yapımını A vitamini sağlar.

* Sağlıklı diş mineleri için ameloblast oluşumunu sağlar. Kemik büyümesi, üreme ve genel büyüme sürecinde etkilidir. A vitamini eksikliğinde protein sentezi olumsuz yönde etkilenir.

D vitamini: Provitamin olarak bulunur. Güneş ışığı etkisiyle D vitaminine dönüşürler. Süt, yumurta ve balık yağında bulunur. Kalsiyum ve fosforun kandaki dengesini korur. Eksikliğinde çocuklarda raşitizm görülür.

E vitamini: Karaciğer, lahana, yeşil bitkiler, et ve sütte bulunur.Üreme organlarının gelişmesini ve üremeyi sağlar.Eksikliğinde kısırlık görülebilir.Antioksidandır.

K vitamini: Domates, yumurta sarısı, karaciğer ve yeşil bitkilerde bulunur. Kanın pıhtılaşmasında ve fosforilasyonda görev yapar. Eksikliğinde kanın pıhtılaşmasında gecikme yaşanır.





6 Kasım 2016 Pazar

Nükleik Asitler


Nükleik asitler, canlının bütün temel olaylarını yöneten‚ kuşaktan kuşağa kalıtsal devamlılığı sağlayan moleküllerdir. Yaşayan her organizmada nükleik asit bulunur. Hatta virüslerde bile vardır. Nükleik asitler, ilk kez 1869 yılında İsveçli Biyokimyacı Friedrich Miesher tarafından kandaki akyuvar hücreleri ile sperm hücrelerinin çekirdeklerinde gözlenmiştir.


NÜKLEİK ASİTLERİN TEMEL YAPI TAŞLARI
Nükleik asitler DNA ve RNA olmak üzere iki çeşittir. DNA ve RNA makromoleküller olup‚ nükleotid adı verilen birimlerden meydana gelmiştir. Bir nükleotidin yapısında baz, şeker ve fosfat molekülleri bulunur.


1. BAZLAR: Bazlar karbon (C), hidrojen (H), oksijen (O) ve azot (N) atomlarından oluşmuştur. Nükleotidlerin yapısında pürin ve pirimidin olmak üzere iki çeşit baz bulunur.
– Pürinler: Adenin (A), Guanin (G) bazlarıdır. Çift halkalıdır.
– Pirimidinler: Sitozin (S), Timin (T), ve Urasil (U) bazlarıdır. Tek halkalıdır.
NOT: DNA ve RNA’da adenin, guanin ve sitozin ortak, timin ve urasil ayırt edici bazlardır.

2. ŞEKERLER: Nükleotidlerin yapısına 5C’lu şekerler (pentoz) katılır. Bunlar,riboz ve deoksiribozdur. Riboz’un deoksiribozdan farkı bir oksijenin fazla olmasıdır. RNA nükleotidleri riboz şekeri taşırken, DNA nükleotidleri deoksiriboz şekeri taşır.

3. FOSFAT GRUBU: Nükleotidlerin yapısına katılan üçüncü molekül fosforikasittir. (H3PO4). Bu molekül kompleks moleküllerin yapısında bulunduğu zaman fosfat adını alır.
Baz, şeker ve fosfatlar birleşip nükleotidler oluşurken su molekülleri açığa çıkar. Yani, nükleotid sentezi bir dehidrasyon reaksiyonudur.
Nükleotidler, yapılarındaki baza göre adlandırılır. Örneğin; adenin bazı var ise, adenin nükleotidi, guanin bazı var ise, guanin nükleotidi adını alır. DNA’nın yapısına katılacak bir adenin nükleotidi‚ adenin bazı, deoksiriboz şekeri ve fosfat grubundan oluşur. Serbest nükleotidler arasında fosfo diester bağı (şekerfosfat bağı) ile nükleik asit zinciri oluşturulur. Bu oluşum enzimlerin kontrolünde ve enerji harcanarak gerçekleşir.
Bu durumu şöyle özetleyebiliriz:
             Baz + Şeker + Fosfat = Nükleotid (N)
              
    N1 + N2 + ........... + Nn                     Nükleik Asit + (n–1) H2O

NÜKLEİK ASİT ÇEŞİTLERİ
Hücrede metabolik faaliyetlerin yürütülmesinde nükleik asit çeşitlerinin ikisi de görev alır.

1. DNA (DEOKSİRİBONÜKLEİK ASİT)
DNA, bir canlıya ait bütün bilgilerin A, G, C ve T nükleotidleriyle şifrelendiği bir nükleik asit çeşididir.
DNA’nın baz sırası‚ türler arasında farklılık gösterir. Bir canlının farklı dokularından alınan DNA örneklerinin baz sırası tamamen aynıdır. Canlıların DNA baz sıraları yaşa, beslenme durumuna ve çevre şartlarına bağlı değildir.
A. DNA’nın Moleküler Yapısı: DNA’nın yapısıyla ilgili ilk model 1953 yılında, Biyolog Watson ve Biyofizikçi Crick tarafından ortaya konmuştur. Watson ve Crick, DNA molekülünün çift zincirli sarmal bir yapıya sahip olduğunu gösterdi. DNA’nın her iki kenarında fosfat ve deoksiriboz, ortasının ise bazlardan oluştuğunu X ışını yardımıyla ile açıkladılar.
DNA molekülünü meydana getiren ve karşılıklı olarak birleşen iki zincir birbirlerine zayıf H bağı ile tutunur. Hidrojen bağlarının bu özelliği birleşme ve ayrılmayı kolaylaştırır.
Adeninle timin arasında 2, Guanin ile sitozin arasında 3 H bağı vardır. Bir zincirdeki nükleotid dizisi bilinirse, ikinci zincirdeki nükleotid dizisi de belirlenebilir.
DNA’nın sentezi sırasında (3n – 2) tane su molekülü açığa çıkar (n = nükleotid sayısı)
DNA az enzimiyle parçalanırlar.
DNA kendi kendini eşleyebilir.
Adenin karşısına timin, guanin karşısına sitozin geldiği için;
s(A) = s(T), s(G) = s(C)’dir.
DNA, ökaryot hücrenin, çekirdek, mitokondri ve kloroplastında, prokaryot hücrenin sitoplâzmasında bulunur.
DNA’yı oluşturan nükleotidlerde fosfat ve şeker çeşidi aynı, bazlar farklıdır. DNA moleküllerini birbirinden ayıran fark, bazların sayısı ve dizilişidir. DNA hücrede yönetimi ve kalıtımı sağlayan bir moleküldür.
B. DNA’nın Onarım Mekanizması:
DNA çift iplikli olduğu için tek iplikte meydana gelen kopmalar düzeltilebilir. Fakat karşılıklı koptuğu zaman düzeltilemez.

C. DNA’nın Eşlenmesi (Replikasyon = Duplikasyon)
Canlıların bütün kalıtsal özellikleri DNA molekülünde nükleotid dizileri halinde şifrelidir. Hücre bölünürken, bu kalıtsal özelliklerin hiçbir değişikliğe uğramadan yavru hücrelere geçmesi gerekir. Bu da DNA’nın eşlenmesi ile olur. DNA sentezi hücre bölünmesinin interfaz safhasında gerçekleşir. DNA’nın yarı korunumlu olarak eşlendiği Meselson – Stahl tarafından ispatlanmıştır.
Bu modele göre; DNA’nın eski zincirleri DNA polimeraz enzimi ile birbirinden ayrıldıktan sonra serbest nükleotidler bu zincirlerdeki nükleotidlerle bağ yaparak karşı zincirleri oluşturur. Bu şekilde, birbirinin aynısı olan iki DNA molekülü oluşur. Oluşan DNA moleküllerindeki iki zincirden biri eski, diğeri yeni olduğundan bu şekildeki eşlenmeye yarı korunumlu eşlenme denir.

D. DNA DENEYLERİ
1. DNA’nın Kalıtsallığı Deneyi
Pneumococcuslar, zatürre hastalığına neden olan bir bakteri cinsi olup, kapsüllü ve kapsülsüz olmak üzere iki türü vardır. Fareler ile yapılan bu deneyde;
a. Kapsülsüz bakteriler‚ farelere enjekte edildiğinde fareler hastalanmamıştır. Yani, kanlarındaki akyuvarlar kapsülsüz bakterileri fagositozla  etkisiz hale getirmiştir.
b. Kapsüllü bakteriler farelere enjekte edildiğinde farelerin zatürre hastalığından öldüğü gözlenmiştir. Kapsül farelerde ölüme sebep olmuştur.
c. Kapsüllü bakterilerin bulunduğu ortamın ısıtılması ile oluşan özüt farelere enjekte edildiğinde farelerin hastalanmadığı gözlenmiştir.
d. Kapsüllü bakterilerin özütü ile kapsülsüz canlı bakteriler karıştırılarak farelere enjekte edildiğinde fareler zatürre hastalığına yakalanmıştır. Oysa, görünüşte fareler ölmemesi gerekiyordu. Fakat, özütteki kapsüllü bakterilerin DNA’sı, kapsülsüz canlı bakterilere kapsül sentezlettirmiştir.
Sonuç olarak, özütteki DNA’nın kapsül sentezletme özelliğinin olduğu anlaşılmıştır. Yani, DNA canlıların kalıtsal bilgilerini taşıyan bir moleküldür.

2. DNA’nın Yarı Konumlu Eşlenmesi Deneyi
Meselson ve Stahl, bakteriler üzerinde yaptıkları deneylerle DNA’nın yarı korunumlu olarak eşlendiğini göstermiştir. Bu deneyi kısaca şöyle özetleyebiliriz.
E.coli bakterisi‚ ağır azot (N15) içeren bir besi ortamında üretilirse, bakteri DNA’sının bütün nükleotid bazlarına N15 katılır. Böyle bir DNA bakteriden alınıp santrifüjlenirse, normal azot (N14) içeren DNA’dan daha hızlı çöker. Böylelikle DNA’ların birbirinden ayırt edilmesi sağlanmış olur.
Normal azot (N14) içeren DNA’ya sahip bakteriler, ağır azot (N15) lu besi ortamında iki nesil üretilip, oluşan bakterilerin DNA’ları santrifüjlendiğinde DNA’lar ağırlık dizilimine göre şöyle sıralanır.
Birinci üretim sonunda % 100 melez (N14N15) DNA’lar oluşur. Yani zincirlerinden birisi ağır (N15), diğeri normal (N14) azotlu nükleotidlerden meydana gelir. ikinci üretimde ise, DNA’ların %50si melez, % 50 si de ağır azot kapsayan nükleotidlerden oluşur.

2. RNA (RİBONÜKLEİK ASİT)
Tek zincirlidir. Nükleotid zincirinde fosfat ve baz kenarlarda‚ şekerleri ortadadır.
RNA sentezinde (3n–1) tane su molekülü açığa çıkar. (n = nükleotid sayısı)
RNA az enzimiyle parçalanırlar.
DNA tarafından sentezlenir.
s(A) = s(U),  s(G) = s(C)’dir.
RNA, ökaryot hücrenin, çekirdek, mitokondri, kloroplast, ribozom ve serbest halde sitoplazmasında, prokaryot hücrenin ribozom ve serbest halde sitoplazmasında bulunur.
Protein sentezinde RNA’lar görev alır.

B. RNA Çeşitleri
Hücrede‚ görevlerine göre 2 çeşit RNA bulunur. Bunlar;

a. Mesajcı RNA (mRNA)
mRNA çekirdekte, DNA üzerinden RNA polimeraz enzimi ile sentezlenir. Sentezinde DNA’nın iki zincirinden sadece biri (anlamlı  zincir) görev yapar. Sentezinde 3n–1 sayıda su oluşur. Kalıp olarak görev yapan DNA zincirindeki adenin nükleotidinin karşısına urasil, guanin nükleotidinin karşısına sitozin, timin nükleotidinin karşısına adenin, sitozin nükleotidinin karşısına da guanin nükleotidi gelir. Sentezlenen mRNA molekülü çekirdekten çıkarak sitoplazmaya geçer ve ribozomlara tutunur. Böylelikle DNA’dan aldığı genetik şifreyi ribozomlara taşımış olur. Ribozomlar, mRNA’daki şifrelere göre amino asitleri birleştirip protein sentezler. Her protein çeşidi için ayrı bir mRNA molekülü sentezlenir. Aynı çeşit protein sentezinde tekrar tekrar kullanılabilir. Gerekmiyor ise, protein sentezinden sonra nükleotidlerine parçalanır. mRNA’nın her üç nükleotidine kodon denir. Protein sentezinde bir kodon bir amino asiti şifreler.

b. Taşıyıcı RNA (tRNA)
Çekirdekte DNA üzerinden sentezlenen tRNA’lar‚ sitoplazmada serbest olarak bulunur. Çekirdekten tek zincir halinde sentezlendikten sonra sitoplazmada çeşitli katlanmalar yaparak yonca yaprağı şekline geçer. Katlanmaların olduğu bölgelerde uygun nükleotidler arasında hidrojen bağları oluşur. tRNA’nın bu yapısı, tRNA molekülünün görevi amino asitleri ribozomlara taşımaktır. tRNA’ların taşıyacağı amino asit çeşidi antikodon adı verilen üç nükleotidten oluşmuş bölge tarafından belirlenir. Protein sentezinde 20 çeşit amino asit kullanıldığı için hücrelerde en az 20 çeşit en fazla 61 çeşit tRNA görev yapar.

c. Ribozomal RNA (rRNA)
Çekirdeğin, çekirdekçik bölgesinde DNA üzerinden sentezlenen ribozomal RNA, çekirdekte proteinlerle birleşerek ribozomun alt birimlerini oluşturur. Oluşan alt birimler çekirdek zarındaki porlardan sitoplazmaya geçer ve protein sentezi esnasında birleşirler.
NOT: Normal bir hücrede %80 rRNA,  %15 tRNA,  %5 mRNA bulunur.
DNA  RNA Karşılaştırılması
                 DNA                                               RNA               
– Şekeri Deoksiriboz                   – Şekeri Riboz
– Özel bazı Timin                       – Özel bazı Urasil
– Çift zincirli                             – Tek zincirli
– Kendisini eşler                        – DNA tarafından sentezlenir
– Yöneticidir                             – Emirleri yerine getiricidir
                                               (Bazı virüslerde yönetici)
– DNA az enzimi ile parçalanır      – RNA az enzimi ile parçalanır
– Sentezinde 3n–2 su oluşur.      – Sentezinde 3n–1 su oluşur.

5 Kasım 2016 Cumartesi

Enzimler

1) Enzim Nedir?
Enzimler biyolojik katalizörlerdir. Biyokimyasal reaksiyonların aktivasyon enerjisini düşürürler.
2) Enzimlerin En Çok Bilinmesi Gereken Özellikleri
  • Enzimler tekrar tekrar kullanılabilir
  • Enzimler reaksiyonlardan etkilenmezler
  • Enzimler harcanmazlar, tükenmezler.
  • Enzimler protein yapılıdır
  • Reaksiyonların çok daha hızlı gerçekleşmesini sağlarlar.
3) Substrat Nedir?
Enzimin etkidiği maddeye substrat denir. Yani bir enzim substrat ile birleşir ve onun reaksiyona girmesini kolaylaştırır. Örneğin pepsin enzimi proteinlerin daha küçük parçalara ayrılmasına yardımcı olur. Bu işlem sırasında enzim harcanmaz. Protein miktarı azalırken pepton miktarı artar, su miktarı azalır.
ÖNEMLİ NOT: Enzim sorularında gördüğünüz grafiklerde eğer değişmeyen bir grafik varsa (yatay kalan grafik) o grafik enzim miktarını gösteren grafiktir.
ENZİMLERİN EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ
Kimyasal reaksiyonlarda aktivasyon enerjisini düşürmeleridir. Bu sayede çok düşük enerjilerde reaksiyonlar gerçekleşebilmektedir. Eğer enzimler olmasaydı bu reaksiyonlar milyarlarca yıl sürebilirdi dolayısıyla zamandan da kazanç sağlanmaktadır.
ENZİMLERİN YAPISI NASILDIR?
Enzimler ağırlıklı olarak proteinden oluşmaktadır. Bunun yanında bir enzimde yardımcı kısımlar da yer alabilmektedir.
1) BASİT ENZİM: Basit enzimler sadece proteinden oluşan, yardımcı kısım içermeyen enzimlerdir. Yani bu enzimlerin yapısında vitamin veya mineral yoktur. Bu şekilde sadece proteinden oluşan kısıma Apoenzim de denir.
2) BİLEŞİK ENZİM: Bileşik enzimlerin yapısında yardımcı kısım da bulunur. Bu yardımcı kısım eğer organik ise KOENZİM adını alır , eğer inorganik ise KOFAKTÖR adını alır.
enzimin yapısı
Yardımcı kısım ve asıl kısım birlikte HOLOENZİM’i oluşturur (tam enzim)
ÖNEMLİ NOT: Her bir apoenzim belirli bir kofaktör veya koenzim ile ancak çalışabilir ama bir koenzim veya kofaktör başkaktifmerkeza aopenzimlerle de çalışabilir. (Apoenzim, kofaktör ve koenzimi yukarıda anlattım.)
Enzimlerde Aktif Bölge: Bir enzimin aktif bölgesi substrat ile etileşimde bulunduğu kısımdır. Buraya aktif merkez de denir.

Enzim – Substrat İlişkisi
Substratın tanımını daha önce de yapmıştık bu madde enzim tarafından etkilenen maddedir dolayısıyla enzim ve substrat birleşerek enzim-substrat kompleksini oluşturur.
Lütfen daha iyi anlamak için aşağıdaki resime bir bakın.
Picture1
Enzim sonuçta hiç değişmeden çıkıyor çünkü enzimlerin en önemli özelliklerinden biri de budur. Tepkimelerden etkilenmezler sadece katalizörlük yaparak çıkarlar.
enzimsubstrat kompleksi
Bir diğer önemli nokta, enzimler genellikle çift yönlü çalışır yani enzimatik tepkimeler iki yönde de gerçekleşebilir bazen oluşan ürün tersine reaksiyon sonucu kendini oluşturan önceki bileşenlerine ayrılabilir.
Şimdiye Kadar Öğrendiklerimizi Tekrar Edelim ve Özetleyelim:
  • Enzimler biyolojik katalizörlerdir
  • Katalizörler reaksiyonları hızlandırır (enzim de katalizördür)
  • Katalizörler reaksiyonların daha düşük enerjide gerçekleşmesini sağlar
  • Enzimlerin etkidiği maddeler SUBSTRAT şeklinde isimlendirilir
  • SUBSTRAT miktarı zamanla azalır ama ENZİM miktarı zamanla azalmaz
  • ENZİMler harcanmazlar, işleri bittiğinde yeniden kullanılırlar.
  • Koenzim , enzimin yardımcı kısımlarından biridir ve organik yapılıdır
  • Kofaktör , enzimin yardımcı kısımlarından biridiri ve inorganik yapılıdır.
  • Apoenzim, enzimin asıl kısmıdır ve proteinden oluşur
  • Holoenzim , tam enzimdir ve Apoenzim ve yardımcı kısımdan oluşur.
Enzimlerin Birlikte Çalışması
  • Enzimler birlikte takım olarak da çalışabilirler
  • Çift yönlü (tersinebilir) çalışma özellikleri de vardır.
  • Bir enzimin ürünü diğeri için substrat olur bunun ürünü de bir sonrakinin substratı olabilir bu şekilde zincirleme ilerleyebilir.
Enzimlerin Çalışmasına Hangi Faktörler Etki Etmektedir?
faktörler enzim çalışmasına etkiyen
Buradaki her bir faktör üzerinde tek tek duralım..
1) Sıcaklık: Sıcaklık enzimlerin çalışması üzerinde etkili olan faktörlerden biridir. Enzimlerin en iyi çalıştığı sıcaklık değerine optimum sıcaklık adı verilmektedir. Her enzimde bu değer birbirinden farklıdır. Aşağıdaki grafikte reaksiyon hızı 35 derecede en iyi değerini almıştır demek ki bu sıcaklıkta reaksiyon hızı maksimumdur.
enzimlerin optimum sıcaklığı

2) pH değeri: Her enzimin en iyi çalıştığı bir pH değeri vardır. pH değeri bir ortamın asidik veya bazik olduğunu gösterir.
ph ile enzim çalışması arasındaki ilişki
3) Enzim yoğunluğu: Ortamda yeterli substrat olduğunda sürekli olarak enzim ilave ederseniz reaksiyon hızı da sürekli artar. Ama eğer substrat miktarı sınırlıysa reaksiyon bir yere kadar artar sonrasında ise sabit kalır. Sadece enzimin sürekli artması yeterli değildir substratın da sürekli artması (veya ortamda daima yeterli miktarda olması) gerekmektedir.
substrat
4) Substrat yoğunluğu: Enzim miktarını sabit tutarsak ve substrat yoğunluğunu sürekli artırırsak reaksiyon hızı artar ve sonunda sabit kalır.
Picture3
5) Substrat yüzeyi
Substat yüzeyi büyüdükçe enzimlerin etkileşime geçeceği toplam alan arttığı için reaksiyon hızlanır. Birşeyi küçük parçalara ayırmak toplam yüzeyi artırır.
substrat yüzeyi
6) Su
Moleküllerin hareket edebilmesi için ortamda en az %15 su bulunması gerekir aksi halde enzimler çalışamaz. Bu özellik çok tuzlu besinlerin bozulmadan kalmasını açıklar.
Aynı şekilde çok şekerli olan helva, reçel gibi gıdalar da bozulmadan kalır. Kurutulan sebzelerin ve kurutulan gıdaların bozulmamasının nedeni de bozulmasına neden olan bakterilerdeki enzimlerin çalışamamasıdır.
7) Aktivatör – İnhibitör madde
Enzimin etkinliğini artıran maddelere aktivatör, enzimlerin çalışmasını engelleyen maddelere inhibitör denir. İnhibitör maddeler enzime bağlanır ve ayrılmaz böylece enzim kullanılmaz hale gelir.
aktivatör inhibitör

3 Kasım 2016 Perşembe

Proteinler


PROTEİNLER
Proteinler sadece besin olarak kullanılmazlar (yani sadece solunumda ATP üretmek için değillerdir) düzenleyici ve yapısal özellikler de kazanmışlardır. Hormonların ve enzimlerin yapısına katılmaları düzenleyici olduklarını , hücre zarı ve organeller ile kasların yapısına katılmaları yapısal olduklarını gösterir. Proteinler aynı zamanda enerji verici besinler olarak da kullanılmaktadır.
Proteinlerin Genel Özellikleri
  • Yapılarında C, H ve O ve N atomları bulunur buna ilaveten S ve P de bulunabilir
  • Proteinlerin sentezi DNA üzerindeki şifreye göre gerçekleşir
  • Proteinler aminoasitlerin birleşmesiyle meydana gelirler
  • Enzimlerin yapısını proteinler oluşturur
  • Canlılarda savunma depolama yapıya katılma ve taşıma gibi çok farklı görevleri vardır
  • Proteinler Ribozom organelinde DNA dan gelen bilgiye göresentezlenir
  • DNA üzerinde her proteinin sentezinden sorumlu bir GEN parçası bulunmaktadır.

Proteinlerin Görevleri

  • Proteinler besin olarak kullanılabilir sindirildiklerinde Aminoasitler açığa çıkar bu aminoasitler solunum reaksiyonlarına katılabilir (Enerji vericidir)
  • Vücudun ana yapısını oluşturur kaslar büyük oranda proteinden oluşmaktadır proteinler hücre zarının ve organellerinde yapısına katılır (yapısaldır yapıya katılır)
  • Proteinler Enzimlerin tümü proteinlerden oluşur ve enzimler canlı için hayati öneme sahiptir (düzenleyicidir)
  • Hormonların büyük kısmı proteinlerden oluşmaktadır (düzenleyicidir)
  • Alyuvarların yapısında bulunan ve solunum gazlarının taşınmasını sağlayan hemoglobinin yapısına katılır
  • Kas kasılmasında çalışan Aktin ve Miyozin protein yapılıdır bu nedenle proteinler kas kasılmasında da etkilidir.
  • Hücre bölünmesi sırasında DNA ipliğini dıştan protein kılıf sarar ve kromozom oluşur
  • Proteinler açlık durumunda en son kullanılan organik bileşiklerdir.
Aminoasitlerin Yapısı ve Genel Özellikleri
  • Doğada 20 çeşit aminoasit bulunmaktadır
  • Aminoasitlerin farklı sayı ve çeşitte ardarda bağlanmasıyla protein zincirleri oluşur
Peptitleşme
  • Protein sentezi sırasında aminoasitler arasında oluşan bağa «peptit bağı» denir.
  • Çok sayıda aminoasit birleşirse polipeptit, iki tane birleşirse dipeptit, üç tane ise tripeptit ..vs.
  • Polipeptit ile protein aynı şey değildir proteinler polipeptitlerin özel bir şekilde bükülüp kıvrılmasıyla işlevsel olur
Esansiyel (Temel) Aminoasitler
  • Doğada 20 çeşit aminoasit bulunmaktadır
  • Bu aminoasitlerden bir kısmı vücutta üretilebilir
  • Bir kısmı ise dışarıdan alınmak zorundadır
  • Dışarıdan alınması zorunlu olan aminoasitlere Esansiyel (temel) aminoasitler denmektedir.
Protein Çeşitliliğine Etkiyen Faktörler
  • Aminoasit çeşidi (20 çeşit aminoasit var)
  • Aminoasit sayısı (proteindeki toplam A.asit)
  • Protein sentezinden sorumlu Genin dizilişi
  • Protein zincirinin  uzunluğu
Denatürasyon
  • Proteinler DNA’daki kalıtsal şifreye göre sentezlenir. Bu şifre proteinin amino asitlerinin sayısı , sıralanışı dizilişi ve tekrarlanışını belirler. Amino asitlerin birinin sayısı sırası değişirse farklı proteinler ortaya çıkar. Kalıtsal bilgideki değişmeler proteinlerde değişmeye yol açar.Proteinlerin ilk sentezlendiklerinde sahip oldukları primer yapı fonksiyonel değildir.Primer yapıdan oluşan zayıf hidrojen bağları ve disülfit ile protein boyut kazanarak fonksiyonel olan sekonder , tersiyer ve kuaterner yapılar oluşur.Zayıf hidrojen bağlarının yüksek ısı , asit , yüksek basınç gibi etkilerle bozulmasına dolayısı ile fonksiyonun kaybedilmesine neden olur. Bu yapının bozulması olayına denaturasyon adı verilir.